Ehl-i Sünnet Yolu
Bu yol gerek itikat, gerekse amel yönünden Hz. Muhammed (sav) Efendimizin ve O’nun ashabının gittiği yolun adıdır. Bu yolu takip edenlerin itikatları sağlam olup, herhangi bir yanlış tarafı yoktur. Bu nurlu yolda olanlar İtikadi yönden iki, ameli yönden dört hak mezhep üzerinde yürümektedirler.
Ehl-i sünnet; itikatta Eş’ari ve Mâturidî mezhebini, amelde Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli mezheplerini takip eder. Hepsinin ictihatları bir noktada birleşmektedir. Hak ve tek yol ehl-i sünnet yoludur. Bunun dışında kalanlar ehl-i bidat olarak isimlendirilir. Ehl-i sünneti temsil eden bu imamların zamanında Asr-ı Saadet uzakta kalmış, bidat ve fitne çoğalmış, doğru ile yanlış bilinmez hale gelmişti. Bu mübarek imamlar takatleri nispetinde hakikatleri bizlere ulaştırmışlardır. Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin hükümlerini dosdoğru olarak anladılar ve anlattılar. Onlar kadar iyi bilenlerimiz olmadığından, mezheplere tabi olmak zarureti hasıl olmuştur.
Mezhep denilince akla gelen şu olmalıdır: İtikat yönünden bilmemiz gereken şeyleri bildiren, amel yönünden yapmamız gereken şeyleri öğreten yoldur.
Kaynak: Miftâhu’l-İrşâd
KURTULACAK TEK FIRKA
Ashab-ı kiram… Tâbiîn… Tebe-i Tâbiîn…Selef-i Sâlihîn… Eimme-i müctehidîn… Her asırda karnen ba‘de karnin birbirini takip eden icazetli ulemâ ve fukaha…İcazetli müfessirler ve muhaddisler…Silsileleri ve icazetleri Peygambere ulaşan kâmil mürşidler.
İmamı Azam, İmamı Malik,İmamı Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve diğer müctehidler.
Buharîler, Müslimler, Tirmizîler ve diğer hadîs imamları.
Ehli sünnet yolu islamı anlayan yaşayan bize eleyip süzgeçten geçirip ve Mezheplerle önümüze sunan Nakil yoludur..
Edille-i Şer’iyye Yani İslam Dininin Kaynakları Nelerdir?
İslam Dininin hükümleri dört kaynaktan çıkarılır. Bunlar: 1- Kitap: Allah tarafından gönderilen Kur’an-ı Kerim’dir. 2- Sünnet: Peygamberimizin mübarek sözleri, işleri ve takrirleri (görüp de yasaklamadığı, sükut ettiği) şeylerdir. 3- İcma-ı Ümmet: Aynı asırda yaşayan bütün müctehidlerin bir hadisenin şer’i hükmü hakkında ittifak etmeleridir. 4- Kıyas-ı Fukahâ: Bir hadisenin kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabit olan hükmü; aynı sebebe, aynı hikmete dayanarak o hadisenin benzerinde kıyas etmek suretiyle ortaya konmasıdır. Kaynak: Miftâhu’l-İrşâd
İbni Mesud (ra) dedi ki:
“Resûlullah (sav) bize bir düz çizgi çizdi, bu doğru yolumdur, dedi. Sonra bunun sağından ve solundan birçok çizgiler daha çizdi. Bunlar da bir takım yollardır ki, her birinde bir şeytan vardır, ona çağırır, dedi. Sonra da yukarıdaki ayetleri okudu.”
Allah’a gidilir sanılan birçok yol vardır. Nitekim, ”Allah’a giden yollar yaratıkların nefesleri kadardır” denilmiştir, yani o kadar çoktur. Fakat bütün bunların içinde gerçekten Allah’ın yolu, Allah’a ulaştıran ve Allah’ın koyduğu, Allah ve elçileri tarafından davet olunan hak yol, doğru yol bir tanesidir ki, taraftarlarını toplayan, birleştiren, dağıtmayan, aldatmayan tevhid yoludur. Bu yol, Allah’ın emir ve tavsiye ettiği bu prensipler, Peygamber (sav)’in doğrudan doğruya tuttuğu yoldur. Bu yol Allah yoludur. Allah (cc)’ın yolunu bulmak isteyenler, Peygamber (sav) Efendimize uymak zorundadırlar. Zira Resûlullah (sav)’a uymak, Allah (cc)’a itaattir.
Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur:
“İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. (Zahiri ve batıni temizliği koruyarak) abdestli olmaya ancak mümin riayet eder.”
Yine buyurdular ki:
“Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra doğru yolda gidenler var ya! Onların üzerlerine, ”Korkmayın, tasalanmayın, vaad olunduğunuz cennetle sevinin” diye diye melekler inecektir.” mealindeki ayeti okudu ve şöyle buyurdu:
“İnsanlar bunu hep söylediler. Ancak sonradan ekserisi küfre düştü, kim bu söz üzere ölürse, o kimse istikameti doğru olanlardandır.” (Tirmizi)
İstikamet; her şeyin kendisi ile kemal bulduğu ve tamam olduğu ahlaki ve dini bir derecedir. Her çeşit hayrın husule gelmesi ve nizama konulması istikametin varlığı ile mümkündür. Halinde istikamet üzere bulunmayanın gayreti boşa gider, cehdi zayi olur. Allahu Teâla:
“İpliği güzel bir şekilde eğirdikten sonra tekrar bozan kadın gibi olmayınız (Nahl suresi-ayet 92)” buyurmuştur.
Dilde istikamet, hikmetli söz söylemek ve doğru konuşmaktır.
Kalpte istikamet; ihsanda, yardımda, gayrette ve niyette doğruluktur.
Nefiste ve bedende istikamet, güzel hizmet ve kulluk yapmaktır.
Ruhta istikamet, derin ve kamil bir saygı hissidir.
Sırda istikamet, nimetle değil, nimeti verenle meşgul olmaktır.
Bir kimse sıfatında istikamet üzere olmazsa, bulunduğu makamdan ileriye gidemez, manevi eğitimini sağlam bir temel üstüne kuramaz. Başlangıç halinde bulunan kimse için şart olan, ilk hallerin edepleri konusunda istikamet üzere olmaktır. Ayrıca seyr-i sülûkun son hallerinde edepler konusunda istikamet üzere olmak, arifin hakkı ve vazifesidir.
Gıybeti terk etmek sözdeki istikamettir. Bidate yaklaşmamak fiildeki istikamettir. Gevşekliği kovmak ameldeki istikamettir. Mahcubiyet halini bertaraf etmek de haldeki istikamettir.
Artık siz de o müstakim yola tabi olunuz. Bütün gayretinizle onu takibe çalışınız, başka yolları takip etmeyiniz. İslam’a muhalif, bidat ve dalalet yollarına gitmeyin. Sonra bunlar, Hakk’ın dinine muhalif yollar, sizi Cenab-ı Hakk’ın yolundan, kulları için razı olduğu tarik-i müstakimden ayırır; yanlış ve batıl yollara meylettirir. İşte Hak Teâla böyle emir ve ikaz buyuruyor ki, siz sakınasınız.
Kaynak: Miftâhu’r-Rüşd.
Amel eksikliği tamamlanır ama itikat eksikliği kesinlikle tamamlanmaz.Bizi dinsizliğe götürür..
Ya Rabbi bize itikat eksikliği verme diye dua edin
Hafız Mustafa Yaşar Göletederevi ks
Hayri Baba ks hazretleride ks
En büyük keramet, Hazret-i Fahri Âlem’in ahlakı ile ahlaklanmaktır. En büyük keramet sırat-ı müstakim üzere istikamettir.
buyuruyor..
Mehmed Emîn Tokâdî hazretlerinin yazmış olduğu bir risaleden ba’zı bölümler:
“Önce şunu iyi bilmelidir Mü’minlere önce lâzım olan, Ehl-i sünnet ve cemâat âlimlerinin bildirdikleri şekilde i’tikâd etmekdir. Çünkü doğru i’tikâd, herkes için temeldir. Temel olmayınca bina olmaz. Doğru i’tikâd herşeyden önce geldiği için, önce ondan bahsediyoruz. Ehl-i sünnet ve cemâat; Eshâb-ı Kirâm, Tabiîn ve Tebe-i tabiîn efendilerimiz, müctehid imamlar ve kıyâmete kadar onlara tam olarak tâbi olanlardır.
İmam-ı Malik hazretleri buyuruyor ki: (Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmıyan bid’at ehli, yani sapık olur. Her ikisine kavuşan hakikate varır.) [Merec-ül-bahreyn]…
.
BİDAT EHLİNE ŞEFAAT YOK
Peygamber Efendimiz sav
Dikkat edin ki, birtakım adamlar benim havuzumun başından kayıp develerin kovulduğu gibi kovulacaklar. Ben onlara: ‘Hey, beri gelin!’ diye nida edeceğim. Bunun üzerine bana ‘Onlar senden sonra hakikaten dinde bidatler yaptılar.’, denilecek, ben de ‘(Öyleyse) uzak olsunlar! Uzak olsunlar!’ diyeceğim.” buyurdu. (Müslim, Taharet, 38-39)
ALLAH DOSTLARININ BİDAT EHLİ HAKKINDA SÖZLERİNDEN
İbni Mübârek Rüyâda Görülüp, “Rabbin Sana Ne Yaptı?” Diye Soruldu. “Bir Gün, Bir Bid’at Sahibine Yumuşak Nazar Etmem Sebebi ile Beni Azarladı ve Otuz Sene Ayakta Durdurdu ve “Sen Benim Düşmanıma Neden Düşmanlık Etmedin!” Buyurdu…” Şeklinde Cevap Verdi.
Kim bid’at ehli ile oturursa, ALLAH (teala) onun amellerini iptal eder ve imanın nurunu onun kalbinden çıkartır. (Fudayl bin İyaz kuddise sirruhu)
İbn-i Abdürrazzâk şöyle anlatır: “Tâvûs bin Keysân, oğlu ile bir
yerde oturuyorken, oraya bid’at ehlinden biri gelip ba’zı şeyler
söyledi. Tâvûs hazretleri parmaklarını kulaklarına götürdü ve
oğluna da, “Oğlum, bunun sözlerini işitmemen için kulaklarını
tıka, çünkü bu kalb zayıftır, işitilenler ona zarar verir i’tikâdını
bozar” buyurdu. O kişi de kalkıp gitti.”
Selâm bin Ebî Muti’de şöyle anlatır: “Bid’at ehlinden biri gelip
Eyyûb-i Sahtiyânî hazretlerine, “Size bir kelime söylemek
istiyorum” deyince, o da, “Hayır! Yarım kelime olsa da senden
dinlemek istemiyorum” buyurdu.”
Süfyân-ı Sevrî buyurdu ki: “Şeytana, bid’at işlenmesi,
günahtan daha sevgili gelir. Günahtan dönülür. Bid’at
işlemekten dönmek çok zordur. Bid’at sahibi ile konuşup
ondan birşey işiten kimseye, onun sözlerinden Allahü teâlâ bir
fayda vermez. Onunla musâfeha eden, İslâmiyete olan bağını
kesmiş olur.”
Müemmil bin İsmâil şöyle anlatır: “Abdülazîz bin Ebî Davud’un
cenâzesinde bulundum. Tâbutu, Safa kapısına kondu ve namazını kılmak için insanlar saf tuttular. O zaman Süfyân-ı Sevrî hazretleri geldi. Herkes onun geldiğini görünce, Süfyân hazretleri de geldi dediler. Fakat Süfyân-ı Sevrî hazretleri safları yarıp ilerledi ve cenâzenin önünden geçip gitti. Namazını kılmadı. Çünkü, meyyitin bid’at ehli olduğu söyleniyordu.”
Sa’îd-ül-Kerîrî de şöyle anlatır: Süleymân Teymî hastalandı ve
o hâlde iken çok ağladı. Kendisine ağlamasının ölümden
korkmak sebebiyle mi olduğunu sorduklarında, “Ağlamam,
ölüm korkusuyla değildir. Birgün ehl-i bid’at birisine selâm
verdim. Bunun için âhırette Rabbime nasıl hesap vereceğimi
düşünüp, ağlıyorum dedi.”
. Nadr-ül-Hârisî buyurdu ki: “Bid’at sahibine kulak veren, onu dinliyen kimseden, doğruluk gider ve nefsine tâbi olur
Reblogged this on thesunrise133 and commented:
FETHAN MUBİİNA