ABDULLAH BİN MESUD’UN KUR’AN’A VUKUFU
İmâm-ı Şâbî'den rivayet olunuyor ki: Hazret-i Ömer radiyallahu anh bir yolculuğu sırasında bir kafileye tesadüf etmiş, kendisinin emri üzerine: “bu cemâat nereden geliyor” diye nida ede¬rek sormuşlar. Kafile tarafından; “uzak bir yoldan gelerek Kâ'be-i Mükerreme'yi ziyaret etmek istiyoruz” diye cevap verilmiş. İmâm-ı Şâbî'den rivayet olunuyor ki: Hazret-i Ömer radiyallahu anh bir yolculuğu sırasında bir kafileye tesadüf etmiş, kendisinin emri üzerine: "bu cemâat nereden geliyor" diye nida ederek sormuşlar. Kafile tarafından; "uzak bir yoldan gelerek Kâ'be-i Mükerreme'yi ziyaret etmek istiyoruz" diye cevap verilmiş. Hazret-i Ömer "bu kafile içinde mutlaka âlim bir zat var, çağırarak sorunuz bakalım, Kur'ân'ın hangi âyeti en büyüktür?" diye emreder. Sorarlar. Kafile tarafından: اللّهُ لا إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ Ayeti'dir denilir. Tekrar Kur'ân-ı Kerîm'in hangi âyeti ahkemdir(En sağlam, en kuvvetli, en hüküm koyucu) diye sorulur. إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ "Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl: 16/90) âyet-i celîlesi'dir" diye cevap verilir. "Kur'ân-ı Mübîn'in hangi âyeti daha cem'iyetlidir(içinde her şeyi toplayıcı), diye sorulur. فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ (*) وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُ "(Ahiret günü)Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür."(Zilzal: 99/7-8) âyet-i celîlesi'dir" denilir. Tekrar "Kur'ân-ı Mübîn'in en hüzün verici âyeti hangisidir, diye sorulur. مَن يَعْمَلْ سُوءاً يُجْزَ بِهِ وَلاَ يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللّهِ وَلِيّاً وَلاَ نَصِيراً "kim bir kötülük, yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz. (4/123) ayeti'dir, diye cevap verilir. "Kur'ân-ı Kerîm'in en ziyade reca ve ümid veren âyeti hangisidir, diye suâl edilir. قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ "De ki: ey nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları mağfiret buyurur, şübhesiz ki O öyle gafur, öyle rahîm O"(Zümer: 39/53) Ayeti'dir, diye cevap verilir. Bunun üzerine Faruk-ı A'zam Hazretleri, "bu kafilede İbn-i Mes'ud olmalı, bir kere sorunuz bakalım, diye emreder. Sorarlar. İbn-i Mes'ud Hazretlerinin, kafilede bulunduğu anlaşılır. Filhakika o benzersiz allâme, kafilede bulunarak bütün bu cevapları kendisi vermiş idi. Kaynak Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, Cilt:1, Bilmen Basımevi, İst. 1973
——-
“Kur’ân’ın en büyük âyeti hangisidir?”, “Kur’ân’ın en çok hüküm taşıyan âyeti hangisidir?”, “Kur’ân’ın en veciz âyeti hangisidir?”, “Kur’ân’ın en korkutucu âyeti hangisidir?”, “Kur’ân’ın en çok ümit veren âyeti hangisidir?”
~~~~
Ömer yolculuklarından birinde bir kafileyle karşılaşır. Gece vakti ve karanlık olduğu için kafilenin adamlarını tanıyamaz. Oysa kafilede Abdullah İbn-i Mesud’da vardır. Ömer (radıyallâhu anh) hemen yanındaki askerlerden birisini onlara gönderir ve: − “Bu topluluk nereden gelir?” diye seslenmesini söyler. Kendilerine yöneltilen bu soruya Ömer RA’in henüz tanıyamadığı İbn-i Mesud cevap verir ve: − “Fecc-i Amîk’ten (derin vadiden) geliyoruz!” der. Bunun üzerine Ömer RA: − “Peki, Nereye gitmek istiyorsunuz?” diye sorar. İbn-i Mesud: − “Beyt-i Atîk’e (Kâbe’ye)” diye cevap verir. Bu Kur’ânî cevapları alan Ömer (radıyallâhu anh) içlerinde kesinlikle bir âlimin olduğunu anlar ve bu fırsatı kaçırmak istemediğinden hemen birkaç soru sormaya koyulur.
Yanındaki askerlere: −“Gidin sorun bakalım, Kur’ân’ın en büyük âyeti hangisidir?” der.
İbn-i Mesud: − “Allah, kendisinden başka ilah olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır…” (2/Bakara, 255) diye cevap verir.
Ömer: −“Onlara seslenin bakalım. Kur’ân’ın en çok hüküm taşıyan âyeti hangisidir?” der. İbn-i Mesud: − “Şüphesiz ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.” (16/Nahl, 90) ayeti ile cevap verir.
Bu sefer Ömer RA onlara: −“Kur’ân’ın en veciz âyeti hangisidir?” der. İbn-i Mesud da: − “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür!” (99/ZiIzâl, 7-8) ayetini okur.
Ömer RA: −“Onlara seslenin bakalım, Kur’ân’ın en korkutucu âyeti hangisidir?” der. İbn-i Mesud şöyle cevap verir: − “İş ne sizin kuruntunuza ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabilir.” (4/Nisa, 123)
−Ömer yanındakilere: Onlara birde “Kur’ân’ın en çok ümit veren âyeti hangisidir?” diye sorun bakalım der. İbn-i Mesud şöyle cevap verir: −“De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullar! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır, merhametlidir.” (39/Zümer, 53) Ömer Radıyallâhu Anh, tüm bu müthiş cevapları ancak Abdullah İbn-i Mesud gibi bir âlimin verebileceğini tahmin eder ve der ki: −“Onlara sorun bakalım, aranızda Abdullah İbn-i Mesud mu var?” Onlar da: −“Evet, başka kim olabilir ki?” diye cevap verirler. Bu harika diyalog, ashabın Kur’ân’a ne kadar vakıf olduklarını, kendi aralarında Kur’ân’ı ayet ayet nasıl kodlayarak tedris ettiklerini ve Kur’ân’ı nasıl gündemde tuttuklarını yansıtması bakımından oldukça anlamlıdır. Elbette onlara Kur’ân’ı böyle öğreten Allah Rasulü idi. Onlar Kur’ân’la yürüyor, Kur’ân’la oturuyor ve kalkıyor; hayata, olaylara Kur’ân’la bakıyorlardı.
—————
❗️Veciz; kısa olmasına karşın manası derin olan söz demektir.