Muharrem Ayı ve Aşure Günü
“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu orucu yahudilerde tutardi. Onlara muhalefet biz orucu tek bir gün degil 9. ve 10.cu Muharrem veya 10. ve 11. ci günlerinde tutariz. Hatta 8.,9. ve 10. cu günleri 3 gün oruç tutmak çok faziletlidir. Gücü yetenler ilk 10 günü tutmasinin cok büyük ecirleri var.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1)
Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:
- Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
- Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
- Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
- Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
- Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
- Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
- Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
- Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
- Hz. Yakub’un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
- Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)
Hz. Âişe’nın belirttiğine göre, Kabe’nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur.Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.”Bu ne orucudur?” diye sordu.Yahudiler,”Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)
Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.
Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:”Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı.” ‘Buhari, Savm: 69.
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. “İsteyen tutar, isteyen terk edebilir” buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir.
Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:”Ramazan’dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?”Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, “Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah’ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir” buyurdu.(5)
Yine Tirmizi’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:”Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”(6)
“Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur”(7)
hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali, “Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir” demektedir.Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu veya on, onbirinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü’minin aile efradına
Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular:”Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.”(9)
Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem’ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verdiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.
Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü’min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.
1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve’l-Terhİb, 2:116.
—-
Âşûrâ Gününün Duâları, Zikirleri ve Fazîletli Amelleri
Tarih: 1 Eylül 2014
1- Şeyh Muhammed ibni Abdilhayy ed-Dâvûdî el-Kattān’ın “Mecmû‘a”sında zikredildiği üzere; Şeyh Ebu’l-Bekā el-Ömerî’nin, İbni Ferhûn’un “el-Mesâilü’l-melfûza” isimli eserinden nakline göre; Âşûrâ günü bu duâyı yedi kere okuyan o sene ölmez, eceli gelen ise okumaya muvaffak edilmez:
سُبْحَانَ اللّٰهِ مِلْاءَ الْمِيزَانِ وَمُنْتَهَى الْعِلْمِ وَمَبْلَغَ الرِّضَا وَزِنَةَ الْعَرْشِ لَا مَلْجَأَ وَلَا مَنْجَا مِنَ اللّٰهِ إِلَّا إِلَيْهِ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَدَدَ الشَّفْعِ وَالْوَتْرِ وَعَدَدَ كَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّامَّاتِ كُلِّهَا أَسْأَلُكَ السَّلَامَةَ بِرَحْمَتِكَ يَاأَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ وَلَاحَوْلَ وَلَاقُوَّةَ إِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ وَهُوَ حَسْبِي وَنِعْمَ الْوَكِيلُ نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ وَصَلَّى اللّٰهُ وَسَلَّمَ عَلٰى خَيْرِ خَلْقِهِ مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
Anlamı:
“Allâh-u Te‘âlâ’yı mîzân dolusunca, ilminin sonsuzluğunca, rızasına ulaşıncaya kadar ve Arş’ının tartısınca tesbîh ederim! Allâh-u Te‘âlâ’dan başkasına sığınılıp kaçılmaz, yine ancak O’na sığınılır!
Allâh-u Te‘âlâ’yı çiftlerin ve teklerin sayısınca ve tamam olan kelimelerinin tamamının sayısınca tesbîh ederim!
Ey acıyanların en merhametlisi! Senden rahmetinle (bütün belâlardan) selâmet isterim. O yüce ve büyük olan Allâh’ın yardımı olmadan hiçbir günahtan dönüş ve hiçbir ibadete kuvvet olamaz.O bana yeter! Ne güzel Vekîl’dir! Ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır! Allâh Te‘âlâ, mahlûkatının en hayırlısı olan Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e ve âl-i ashâbının tamamına salât ve selâm eylesin!”[1]
2- Âşûrâ günü yetmiş kere bu duâyı okuyanı Allâh-u Te‘âlâ mağfiret buyurur:
حَسْبِيَ اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ نِعْمَ الْمَوْلَى وَنِعْمَ النَّصِيرُ
Anlamı:
“Allâh bana yeter! Ne güzel Vekîl’dir! Ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!”[2]
3- Şihâbüddîn es-Sühreverdî (Kuddise Sirruhû)dan şöyle nakledilmiştir; Her kim bu duâyı âşûrâ günü üç kere okursa o sene ölmekten emin olur. Zira eceli takdir edilen kişiye o gün bu duâyı bu şekilde okumak nasip olmaz!
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
اَللّٰهُمَّ أَنْتَ الْأَبَدِىُّ الْقَدِيمُ، اَلْحَىُّ الْكَرِيمُ، اَلْحَنَّانُ الْمَنَّانُ، وَهٰذِهِ سَنَةٌ جَدِيدَةٌ! أَسْأَلُكَ فِيهَا الْعِصْمَةَ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ وَاَوْلِيَائِهِ وَالْعَوْنَ عَلٰى هٰذِهِ النَّفْسِ الْأَمَّارَةِ بِالسُّوءِ وَالْإِشْتِغَالَ بِمَا يُقَرِّبُنِي
إِلَيْكَ يَا كَرِيمُ! يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ بِرَحْمَتِكَ يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ. وَصَلَّى اللَّهُ وَسَلَّمَ عَلٰى سَيِّدِنَا وَنَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى أٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَأَهْلِ بَيْتِهِ أَجْمَعِينَ
Anlamı:
‘Bütün hamdler, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a aittir! Salât-ü selâm, Efendimiz Muhammed’in ve âl-i ashâbının tamamının üzerine olsun!
Ey Allâh! Sen Ebedî’sin, Kadîm’sin (başlangıcın ve sonun yoktur)! Hayy’sın, Kerîm’sin (hakikî hayat sahibi de, kerem sahibi de ancak Sensin)! Hannân’sın, Mennân’sın (son derece acıyan ve çokça lütuflarda bulunan Rabbimizsin)!
İşte bu yeni senedir! Ben bu sene Senden dilerim ki beni kovulmuş şeytandan ve onun dostlarından koruyasın, kötülüğü çokça emreden bu nefse karşı bana yardım edesin ve beni Sana yaklaştıran amellerle meşgul edesin.
Ey kerem sâhibi! Ey celâl ve ikrâm sahibi! Ey acıyanların en merhametlisi! Rahmetinle kabul eyle!’
Allâh Te‘âlâ, Efendimiz ve peygamberimiz Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e, âl-i ashâbının ve Ehl-i Beyt’inin tamamına salât ve selâm eylesin!’ derse, şeytan: ‘Biz bu kişiden ümidi kestik!’ der ve Allâh (Celle Celâlühû) ona, kendisini sene boyunca koruyacak iki melek görevlendirir.”[3]
Âşûrâ Gününe Ait Fazîletli Bir Terkib
Rivayete göre: “Herkim âşûrâ gecesi abdest tazeleyip iki rekât namaz kıldıktan sonra, diz üstü çökmüş halde kıbleye yönelik vaziyette her birinin başında besmele çekerek üç yüz altmış Âyete’l-Kürsî okuduktan sonra kırk sekiz kere:
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُوا هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
âyet-i kerîmesini okur da, sonra on iki kere:
اَللّٰهُمَّ اِنَّ هَذِهِ لَيْلَةٌ جَدِيدَةٌ وَشَهْرٌ جَدِيدٌ وَسَنَةٌ جَدِيدَةٌ فَاَعْطِنِى اَللّٰهُمَّ خَيْرَهَا وَخَيْرَ مَا فِيهَا وَاصْرِفْ عَنِّى شَرَّهَا وَشَرَّ مَا فِيهَا وَشَرَّ فِتْنَتِهَا وَمُحْدَثَاتِهَا وَشَرَّ النَّفْسِ وَالْهَوَى وَالشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Anlamı:
“Ey Allâh! İşte bu, yeni gecedir, yeni aydır ve yeni yıldır. Öyleyse ey Allâh! Bana onun hayrını da, onda bulunanların hayrını da nasip et.
Onun şerrini de, onda bulunanların şerrini de, onun fitnesinin şerrini de, onda meydana gelecek olan şeylerin şerrini de, nefsin ve kötü arzusunun şerrini de, kovulmuş şeytanın şerrini de benden çevir.” derse, peşine de Kur’ân-ı Kerim’den iktibas edilen dualardan dilediğiyle bitirir, defaat ile tesbih, tehlil ve salevattan sonra Müslüman erkek ve kadınların tümüne duâ yaparsa, o sene bütün kötülüklerden korunmuş olur.”[4]
Bir Sene Boyunca Hasta Olmamak İçin Yapılacak Bir Amel:
Âşûrâ günü bir miktar gül suyuna, her birinin başında besmele çekilerek ve suya bakılarak yedi Fâtiha okunup sonra o gül suyu başa ve yüze sürülürse o kişi bir daha ki seneye kadar illet ve dert görmez. Bu husus tecrübeyle sâbit olmuştur. [5]
Âşûrâ Günü Selamlaşmanın Ehemmiyeti
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlardır:
“Âşûrâ gününde on Müslümana selâm veren kimse, bütün Müslümanlara selâm vermiş gibidir.
Âşûrâ Günü, İmkân Dâhilinde Gerçekleştirilecek Güzel Ameller
1- Tevbe ve istiğfarda bulunmak.
2- (Farz namazlar dışında nâfile) Namaz kılmak,
3- Oruç tutmak,
4- Sıla-i rahim (akrabayı arayıp sormak)
5- Sadaka vermek,
6- (Boy abdesti) Gusül (almak),
7- Sürme çekmek,
8- Bir âlimi ziyâret etmek,
9- Bir hastayı ziyaret etmek,
10- Yetim başı sıvazlamak,
11- Çoluk çocuğa bolluk yapmak,
12- İhtiyaç sahiplerini yedirip içirmek,
13- Tırnak kesmek,
14- Bir Mü’mini iftar ettirmek,
15- Bin kere İhlâs Sûresi okumak.
16- Yolunu kaybetmiş bir kimseye yol gösterip yardımcı olmak.
17-23 İnsani ilişkilerde daha özenli ve dikkatli olmak. Sinirine hâkim olmak. Mü’minlere eziyet veren şeyleri izâle konusunda daha çok çaba sarf etmek. En az on mü’minle selâmlaşmak ve güleryüzle musâfaha etmek. Küskün mü’minlerin arasını sulh etmek. Eğer var ise cenâzeye iştirâk etmek.
24- Âhirete intikal etmiş yakınlarımıza ve bütün Mü’minlere duâ etmek.
25- Hububatları cem eden (Âşûrâ çorbası gibi) bir ikrâmda bulunmak.
Rabbimiz Azze ve Celle, yapmış olduğunuz ve yapacak olduğunuz cümle amelleri, dergâh-ı izzetinde kabul ve makbul buyursun. Âmîn.
Dipnotlar
[1] Muhammed Ebu’l-Yüsr Âbidîn, el-Evrâdü’d-dâime, sh:92
[2] Muhammed ibni Hatîruddîn, el-Cevâhiru’l-hams, Millet Genel Kütüphanesi, kısım: Reşid
Efendi, kayıt no:506, varak:19
[3] Allâme Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis:1/156; Mâü’l-ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:165
[4] Mâü’l-ayneyn, Na‘tü’l-bidâyât, sh:166
[5] Muhammed Ebu’l-Yüsr Âbidîn, el-Evrâdü’d-dâime, sh:93